SPOR, SAĞLIK, REKABET
27 Aralık 2018, PerşembeAhlak ve İnsan Işığında Yeniden tanımlanan Spor, Sağlık ve Rekabet
Spor, kişisel bir aktivite değil, bugün geldiği noktada çok karmaşık sosyal bağlantıları da olan kitlesel bir aktivitedir. Sporun kalbi sağlık ise, beyni de disiplin ve ahlak olmalıdır. Evrensel olarak düşünürsek, bu ahlak nüveli beyin tanımı bölgesel farklılıklar gösterseler de başarılı bir spor organizasyonu, ahlaki bir sistem, disiplinli bir mücadele arenası, kendini adamış sporcular ile mümkün olabilmektedir.
Sporun yapanlardan çok izleyenleri etkilediğini de söylersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. En basit matematikle 90 dakikalık bir futbol maçında 22 kişi 1980 dakika tüketirken milyonlarca insan ise toplamda yıllarla ifade edilebilecek bir zaman taksiminde bulunuyorlar bu aktiviteyi takip etmek için. Bu açıdan spor, toplumun istikametine dair söyleyecek sözü olan herkesin görüş alanı içinde olması gereken bir siyasi alandır aynı zamanda.
Sporu; ahlak, siyaset, sosyal hayat bağlamlarıyla düşündüğümüzde ortaya nasıl başarılı ve bir o kadar da faydalı spor anlayışı tesis edebiliriz sorusu çıkıyor. Bunun anahtarı ise rekabet anlayışımızdadır. Rekabet, “gemiyi limana yanaştırıp yanaştıramadığımızın” derecesini gösteren bir ibre değildir, olmamalıdır! Bunu bu şekilde görürsek eğer doping, müsabaka içinde gayrıinsani hareketler, toplumdan soyutlanmış bir sporcu yaşantısı gibi manzaralardan da şikayet etmeye yüzümüzün olmaması gerekir. Rekabet; ayakları yere bastıran, insanın bedenini ölçüye, ruhunu da berzaha çeken kıymetli bir anlayış olarak ele alınırsa, bir müsabakada sonuncu olmayı; bir sonrakinde sondan ikinci, bir sonrakinden baştan beşinci ve bir sonrakinde üçüncü, ikinci, birinci olma hedefinde bulunulması gereken bir emek makamı olarak görmemiz ve ayaklarımızın yere bastığı ahlaki bir cehd içinde yaşamamız ile sonuçlanacaktır. Çünkü asıl kupa, kulpu kalp olan ilahi bir testi; asıl amaçsa birinci olmak değil “bir” olmak olmalıdır.
Spor ve rekabetin tamamen dünyevi ve materyalist uğraşlar olduğunu düşünmek, daha doğrusu bu dünyada herhangi bir şeyin sadece dünyevi olduğunu düşünebilmek, hiçbir konuya doğru bakamamayı da beraberinde getirecektir. Hayat, bize Allah tarafından bahşedilen, her unsuru bir diğeriyle bağlantılı olan, bu manada popüler bir konu olarak anlatılan “kelebek etkisi” kavramını da içine alan, Budistlerin “karma” anlayışını da içine alan bir kulluk ve kemalat yoludur. Sporu da ahlakı da rekabeti de bu çerçevede görebilirsek o zaman ayakları yere basan sonunculukları, her yönüyle insanı ve insanlığı temsil eden birincilikler yolunda bir destek noktası olarak değerlendirir ve ahlaki olmayan yollara sapmayız.
Sağlık ise spordan bağımsız olarak, güçlü toplumlar inşa etme yolunda üzerinde sürekli düşünülmesi gereken hem acil hem de sürekli bir hizmet ve ilim konusudur. Evimizi neden izole ettiririz? Ya da neden arabamızı düzenli bakımlara sokarız? Kendimize bu kadar ihtimam gösteriyor muyuz acaba? Göstermiyorsak neden? Sanırım, insana bahşedilen kusursuz ve mucizevi iyileşme özelliği bizi, sağlık sorunlarımız konusunda vurdumduymazlığa iten bir içgüdüye sahip olmayı da beraberinde getirmiş zamanla. Devletin ise böyle bir yaklaşımda bulunması söz konusu olmamalı. Spor için değil fakat devletin ve ülkemiz sınırlarındaki her insanın sağlıklı olması için sağlık üzerine eğilmek, maddi olarak da geri dönüşü olan bir yatırımdır. Bir toplumun hastalanmaması için çabalamak, hastalanmış bir toplumu tedavi etmek için çabalamaktan her zaman daha az maliyetlidir. Yani hem devletin maliyesi açısından hem huzurlu ve mutlu vatandaşların yaşadığı bir toplum tesis edebilmek açısından hem de spesifik olarak sportif başarıların da alt yapısını oluşturması açısından sağlık konusu eksiksiz bir şekilde ele alınması ve bütüncül bir şekilde değerlendirilmesi gereken bir husustur.
Bu kadar şey söyledikten sonra sanırım bir bağlama, konuları birbirine besteleme gereği de doğuyor. Bugün karşı çıktığımız zulümler, dertlendiğimiz konular, rahatsız olduğumuz meseleler, canımızı acıtan, sıkan olaylar; topluma, devlete, sağlığa, spora, rekabete ve maddiyata ve tüm diğer varlığa bakışımızla ilişkilidir. Eğer bugün İsrail’in Gazze’deki zulmünden söz ediyorsak; hepimiz kendi içimizdeki İsrailleri de bir hesaba çekmeliyiz. Eğer toplumu hep daha çok, hep daha iyi, hep daha zengin hedefinde kurgulamışsak, bizler de her biri içinde israiller barındıran bireyler yetiştiriyoruz demektir. Bir insan; huzurlu bir ülkeye, sağlıklı bir bedene, mutlu ve sürdürebilir bir yuvaya, iyi bir eğitime, belki birkaç eve ve arabaya, her gün bir şeyler üretebildiği bir mesleğe ve mevkiiye sahipse veya sahip olma yolunda ise ve bunlara rağmen mutsuzsa ve bu mutsuzluğu manevi açlıktan değil de onca nimetin varlığına rağmen maddi kaygılardansa o kişi de, yürüyen bir İsrail heykelidir bana göre.
Sonuç olarak, biz, dünyaya bakışımızı değiştirmeden, insana bakışımızı değiştirmeden, hayata bakışımızı değiştirmeden, maneviyata yaklaşımımızı maddeye yaklaşımımızdan ayırt etmemeyi öğrenmeden gideceğimiz çok yol olmadığını bilmeliyiz. Sportif başarılar için sağlıklı, tutarlı ve istikametli insan yetiştiren bir topluma, bunun içinse ahlak, rekabet, başarı ve mutluluk tanımlarını baştan doğru yapmaya ihtiyacı olan bir sisteme dair bir iştiyak içinde olmamız ve başımızın sürekli görünmeyen ellerimizin arasında olması birer mecburiyettir.
Parantez: Bilgi çağının yerini dezenformasyon cilalı “ilgi çağı”na bırakmakta olduğu mevcut fikir dünyasında hassasiyet arz eden konularda açıklama yapmak da mecburiyettir. Bu sebeple açıklamakta fayda var. Yazıdaki İsrail, Gazze’ye zulmeden hangi İsrail yönetimi ise onu ifade etmektedir. Herhangi bir Yahudi, Musevi insanı hedef alma amacı yoktur. Biz, İmparatoru 3. Selim’in hakkında “onun gibisini bulamam” dediği musıki hocası İsak Ağa’nın bir Yahudi Osmanlı Vatandaşı olduğu bir geçmişe sahibiz.
Not: Ne zaman ki galibiyet sonrası gece kulübü gece kulübü gezen değil şükür namazı kılan veya sadece ailesine, yuvasına, eşine koşan, kendi iç dünyasına sarılan futbolcularımız, sporcularımız olur, o zaman milli/vicdanlı/insani ve istikrar içinde başarılı bir spor camiamız vardır ve insanlığa bir umut olabilecek bir sistemimiz vardır derim.